“Dışlanmış olanların kendilerinden bir şeyler bulabileceği olağanüstü bir hikâye.”
Patti Smith
“Büyük edebiyat nasıl yapılır, işte örneği. A Klas… Üçleme, muazzam bir yeteneğinin ürünü.”
Parul Sehgal, The New York Times
“Ditlevsen’i okuma deneyimi altüst edici, sanki Ditlevsen kafanızın içine girip tüm eşyaların yerini değiştirmiş gibi.”
Deborah Eisenberg, The New York Review of Books
“Kopenhag Üçlemesi bir başyapıt, özel bir boşluğu dolduruyor. Sanki yitip gitmiş birisinin çekmesinde bulunan değerli bir hazine gibi ya da çorapların yahut eski fotoğrafların arasına saklanmış gizli bir zula gibi.”
Megan O’Grady, The New York Times Book Review
“Bağımlılığa ve deliliğe usul usul kapılıp gitmek… Ditlevsen.”
Sam Sacks, The Wall Street Journal
“Ditlevsen bize çaresiz ve edilgen olduğunu anlatıp duruyor. Ama kitabı güzel kılan tam da onun hiç de çaresiz ve edilgen olmaması…”
John Powers, NPR
“Yazısının büyüklüğü çözülmemiş bir gizem olmasına dayanıyor, hem çözülmemiş hem de çözülüp gitmiş.”
Rachel Kushner, author of The Mars Room
“Sanki yüz yıllık bir kristal gibi, Ditlevsen’in kitabı seçkin ve şeffaf, küçük çarpıklıklarla ve el değmemiş bir güzellikle parıldıyor.”
Hannah Kofman, Los Angeles Review of Books
“Bu yıl okuduğum en iyi kitaplar bu üçlemeden. Hepsi de küçük bir hançer gibi, bir kez içe işledi mi, işlerini bitirmeden içinizden çıkmıyorlar.”
John Self, New Statesman
“Hem Elena Ferrante’nin Napoli Romanları hem de Ditlevsen’nin Kopenhag Üçlemesi büyük bir cesaret ve parıltılı bir öznellikle dönemi tasvir ediyor: işçi sınıfının mahallerinde büyüyen kitap tutkunu kızlar – 1930’ların Kopenhag’ı ya da 1950’lerin Napoli’si, ikisi de aynı. Ama estetik açıdan Ditlevsen’in kitabı çok daha ilginç. Sanki balçığı temizlenmiş bir kristal gibi.”
Lucasta Miller, The Times Literary Supplement
Bazen Piet Hein’ın kolları arasında yatarken, geleceğim için planlar kurduğunda biraz canımı sıkıyor. Sanki hayatımı kendim idare edebilmekten acizmişim gibi her şeye burnunu sokup hayatımı değiştirip düzenlemek istemesinden sıkılıyorum. O zaman beni keşke rahat bıraksa diyorum. Hayat ebediyen bu şekilde akıp gitse diyorum. Ne birini ne ötekisini kaybetmeden ve büyük dönüşümlere neden olmadan onun ve Viggo F.’nin arasında gidip gelsem. Değişikliklerden hep nefret etmişimdir, her şey olduğu gibi devam ettiği sürece kendimi güvende hissetmişimdir. Ama böyle devam edemez. Artık sokakta sevgilileri görmek beni eskisi gibi etkilemiyor ama küçük çocuklu annelere bakmamak için gözlerimi çeviriyorum. Bebek arabalarının içine bakmaktan ve bizim sokakta, 18 yaşına gelmeden evvel çocuk doğurmadıkları için gurur duyan kızları düşünmekten kaçınıyorum. Piet, hamile kalmamam için önlem aldığından bu konudaki bütün düşüncelerimi içime gömüyorum. Şairlerin çocuk sahibi olmamaları gerektiğini, bunu yapabilecek yeterince insan olduğunu söylüyor. Oysa kitap yazabilen fazla insan yok.